E Grubu'nda turnuva öncesi herkesin emin olduğu tek durum vardı o da Hollanda'nın gruptan çıkacağı düşüncesi. Portakallar tarihlerinde ilk defa grupları 9 puanla bir başka deyişle üç maçı da kazanarak bitirdiler. Johannesburg'da favori Hollanda ile Danimarka karşı karşıya geldiğinde iki takım da kötü bir sürprizle turnuvaya başlamamanın telaşı içindeydiler. Marwijk ilk defa belkide sahaya çıkardığı onbir yüzünden eleştri almazken Hollanda defansı hiç de umut vermiyordu gelecek adına. Karşılaşmayı Agger'in kendi kalesine ve Elia'nın büyük payına rağmen Dirk Kuyt'ın ayağından gelen gollerle Hollanda kazanıyordu. Bu sırada Japonya'nın Kamerun'u yendiğini yazan son dakika haberlerini okuyanla sahadaki oyunu izleyen arasında bambaşka bir duygu karmaşası yerini almıştı. Zira şu an görevinden istifa etmiş puan alamamış Le Guen'in Kamerun'u rakibine büyük üstünlük kurmuş ve tek bir tehlikeli atağı olmayan Japonya'ya Honda'nın golüyle gülmüştü.
İkinci maçlara gelindiğinde Durban'da gülen taraf Hollanda'ydı ve Sneijder'in golüyle Japonya mağlup edilmişti. Danimarka maçında ikinci yarının hemen başında kendi kalesine atılan bir gol ve burda da defanstan sekerek gol olan bir top kimi kesimleri Hollanda'nın şansı fikrine götürse de hücum hattındaki zenginlik ışık olup parlıyordu. Yine aynı anlarda ilk maçtaki oyununu sürdüren Kamerun ilk yarısını önde kapadığı karşılaşmada Danimarka'ya 2-1 mağlup oluyordu. Maçtan akıllarda kalan yegane isim ise Rommedahl ve muhteşem geri dönüşüydü. Bendtner ve Rommedahl Danimarka'yı güldürürken, Kamerun adına golü turnuva öncesi Roger Milla ile Kamerun üzerine tartışan kaptan Eto'o atıyordu. Bu karşılaşma belki de grup maçları arasındaki en heyecan verici ve mücadele dolu karşılaşma olmuştu.
Prestij için çıkılan son Hollanda - Kamerun karşılaşmasında Eto'o yine boş geçmiyor ancak Huntelaar ve Van Persie'nin gollerine engel olamıyordu. Hollanda adına bu maçtaki belki de en sevindirici olay grup liderliği değil Robben'in oyuna dönüşüydü. Grubun kader maçında, iki üç puanlı takımın karşılaşmasında 3-1 ile gülen taraf Japonya olurken maçın adamı yine Honda'ydı. Japonya bir kez daha defansif olan ve hücumu daha az düşünen takım pozisyonundaydı ancak 6 puan ile 2.tur bileti onların cebindeydi.
E Grubu'nda akıllarda kalanlar ise, Van Bommel - De Jong ikilisinin muhteşem direnci ile Hollanda orta sahasının yükünü çekmiş olmalarının yanında gruplarda Robben gibi bir yıldızdan faydalanamamış olmalarıydı. Van Bronckhorst'un ilerleyen yaşına rağmen verdiği mücadele ve Danimarka'nın değişmek zorunda olan yaşlanmış jenerasyonu da dikkat çekenlerdendi. En çok üzüldüğüm nokta ise Kamerun'un bahtsızlığıydı.
F Grubu'na geldiğimizde karşımıza çıkan en büyük duvara toslama hikayelerinden biri oluyordu. Bir önceki şampiyon İtalya'yı bu defa grup sonuncusu olarak görmek birçok kişi adına sürprizden de öte şok etkisindeydi. Yeni Zelanda ise üç beraberlikle gruptan çıkamıyor ve Lucescu'nun beş beraberlikle Şampiyonlar Ligi'nde son maçlara çıkan Galatasaray'ını andırıyordu. Eleme gruplarından güçlü çıkmış olan Paraguay her ne kadar diğer turlar için umutlu olmasa da grubu yenilgisiz lider olarak tamamlıyordu. İtalya'yı son maçta 2 golle yıkan adam ise Ankaragücü'nde oynayan Vittek olurken diğer tanıdık Slovakyalılar grup maçlarında hiçbir varlık gösteremiyordu.
Grupta akıllarda kalanlar değil aslında akılda kalan tek şey vardı ve o da son şampiyona sallanan mendillerdi. Dört yıl önce İtalyan gazetelerinde elinde kupayla resmi olan efsanevi kaptan Cannavaro bu kez koridorlarda hüngür hüngür ağlıyorken resmediliyordu. Tüm sorumluluğu üzerine alan Lippi'ydi. Ancak son dönemlerin en kalitesiz kadrosundan gelen bu başarısızlık ve Şampiyonlar Ligi şampiyonu İnter'den oyuncuların boy gösterememiş olması İtalya'da da alt yapılara önem verilmesi gerekliliğini ön plana çıkarıyordu. Paraguay ve Slovakya el ele üst tura çıkmış ve Gök Mavilileri evine yollamıştı. Pirlo'nun yokluğunun tuz biber ektiği bir takımla buraya kadardı.
G Grubu ise benim için turnuva öncesi en çok merak edilen karşılaşmalara sahne olacak gibiydi. Sürpriz adayım Fildişi Sahili gruplardan çıkmayı başaramazken şampiyonluk adaylarından Brezilya grubu lider tamamlıyordu. Diğer Afrika ülkelerine oranla daha fazla yıldıza sahip Fildişi, Brezilya karşısında oldukça sert geçen bir maç sonucunda mağlup olurken, Brezilya Elano'yu sakat veriyor ve Kaka kırmızı kart görüyordu. Bastos oyunuyla fazla sırıtmazken yine de insanın aklına Maxwell ve Marcelo gibi iki büyük takımın sol kanat oyuncusunun kadroda olmaması sorusu takılıyordu. Portekiz orta sahasının üstünlüğü, Brezilya'nın tüm alanlardaki takım uyumu ve Fildişi'nin mücadeleci yapısı ile sonuçlandı G Grubu.
Akıllarda kalanların başında ise mali durumları sebebiyle Fifa'nın sağlamış olduğu antrenman sahasının ücretini dahi karşılayamayıp fitness salonunda çalışan Kuzey Kore'nin onurlu mücadelesi oluyordu. Yine Kore'nin Portekiz'den yediği 7 gol ve Brezilya'da Elano'nun ve Maicon'un güzel futbolunun yanı sıra Ronaldo'nun kaptanlık bandını takış şekli de akıllarda kaldı. En çok da Fildişi Sahili'ne karşı Fabiano'nun elle attığı gol belki de grubun kaderini belirledi.
H Grubu'na şu an bakıldığında İspanya'nın liderliği gözükse de son maçlara çıkılırken ve hatta David Villa'nın uzak mesafeden boş kaleye gönderdiği güzel şut öncesi tüm senaryo bambaşkaydı. İspanya olası puan kaybında elenme ya da Brezilya ile eşleşme tehlikesi karşısında iken herşey istedikleri gibi gidiyor ve grubu beklendiği gibi lider tamamlıyordu. Oynadığı oyun ile büyük beğeni toplayan Şili ise grupta ikinci olarak üst turun yolunu tutuyordu. Son grup maçında İsviçre'ye çelme takan Honduras ise grubu son sırada tamamlarken Hitzfeld'in takımı büyük bir fırsatı tepmiş oldu.
Grupta akılda kalanların başında İspanya'nın elenme riski ile burun buruna gelmesi ve Şili'nin hücumu düşünen zevk veren futbolu yer alıyordu. İsviçre'nin Türk asıllı oyuncuları da bizim için orda olamama duygusunu pekiştirir nitelikteydi. Fernando Torres'in boyanmamış kısa saçları ise alışılmadık bir görüntü oluştururken, Şili'nin cezalı duruma düşen oyuncuları agresif teknik adamları Bielsa'yı oldukça düşündüreceğe benziyordu. İsviçre maçı sonrası Casillas'ın kız arkadaşı yönünden basından yediği gol de komik bir iz bıraktı akıllarda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder