Pages

30 Ekim 2010 Cumartesi

Ali Sami Yen'de Yeniden Hagi

Rijkaard'ın gidişiyle Ali Sami Yen'in çimlerinde olmasa bile yedek kulübesinde yine Hagi'yi gördüğümüz, Ömer Çatkıç'ın hayat amacının zaman geçirmek olduğunu hatırlatan, Galatasaray'ın 2 atıp 1 yediği son dakikalarda yüreklerin ağızlara geldiği bir güzel lig maçı oldu Galatasaray Medical Park Antalyaspor maçı.

Galatasaray parçalı forma ile sahaya çıkarken hastaneden sponsorlu Antalyaspor İbrahim Tatlıses mavisi forması ile arz-ı endam edecekti Sami Yen'in yeşil çimlerinde. Tribünler yavaş yavaş dolarken sahada parlayan bir kel kafanın gözükmesi üzerine 'bu keltoş yine mi burda lan' diyerek Ömer'e veryansın edilmeye başlanacaktı.

Galatasaray, belalısı Antalyaspor karşısına forvette geçen hafta Fenerbahçe'ye karşı çılgın atan Pino, onun arkasında Misimovic ile çıkıyor geriyi de Barış Sarp gibi faydasızlar ile Cana canavarıyla sağlama almaya çalışıyordu. Antalyaspor'da ise Necati-Veysel ikilisi 'nasıl yapsak da yine Galatasaray'a 2'şer 3'er sıkıştırsak' diye düşünmeden edemiyordu.

Maçın başında Galatasaray Pino'nun etkili oyunu ile hızlı başlıyor ilk yarım saate gol bulamasa da 31. dakikada fantazi maskeli Servet kafayı Ömer'in uzanamayacağı köşeye gönderiyor ve  selamı Rijkaard'a gönderiyordu. Bundan 3 dakika sonra ise Sabri'nin nasıl olduysa Yeni Açık'a gitmeyen ortası Antalya'lı defans oyuncusundan sekiyor ve Pino'nun önüne düşüyor, Pino'da Allah'a sığınıp vuruyor ve farkı 2'ye çıkartıyordu.


Devre arasında tribünden 'lan bu Misimovic'le Pino iyi adammış' cümleleri duyulurken, Servet için küfür mü etsek övsek mi diye arada kalanlar övme işini Misimoviç'e küfürü ise Ömer'e ediyorlardı. İkinci yarı başlarken Barış, Sabri abisine 'saçlar nasıl abi, Barış stayla' diyerek gülüyor, Sabri kaptanlığın getirdiği ağırlıkla maçtan sonra çektireceği üçlünün hayalinden maça dönüyordu.

İkinci yarı Antalya biraz daha gelmeye başlıyor bu arada bir de gol bulup son dakikalarda Galatasaray tribünlerini yine sıkıntıya sokacaklarının sinyalini veriyordu. Bu sırada tribünde Arda yanına Kıvanç-Behlül-Tatlıtuğ'u alıyor akıllara gelen Arda çok seks yapıyor düşüncelerini karmakarışık bir boyuta getiriyordu. Kewell ile Baros tribünde birbirlerine tükürerek eğlenirken sahada Emre Çolak'ın cılızlığını gören kahvehane amcaları 'ekmek yedirmemişler bu çocuğa' diyerek babaannelerimize selam çakıyordu. 


Sonuç olarak Galatasaray taraftarı, kışın kendisini İstanbul'da iyiden iyiye hissettirdiği bir cumartesi akşamından mutlu ayrılıyor, Hagi'nin gelişi ile geleceğe umutla bakmayı sürdürüyordu.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Futbol Dolu Bir Pazar

İlk olarak dünyanın en büyük derbilerinden biri kabul edilen İskoçya derbisi Glasgow Rangers-Celtic maçı ile başladı gün. 45.dakikada golü atıp ilk yarıyı önce kapatsa da ikinci yarıda savunmasında boşluklar verince 3 gol birden yedi Celtic. Kendi evinde maçtan önce aynı puanda bulunduğu Rangers'a kaybeden Celtic'te işler karışabilir.


Günün ikinci önemli maçı ve belki de bir taraf adına son yılların en büyük hezimetinin yaşandığı PSV Feyenoord maçıydı. Ne oldu nasıl oldu bilmiyorum ama tam 10-0 bitti maç. Feyenoord geçtiğimiz senelerde başarılı işler yaparken ne oldu da bu hallere düştü tam bilemiyorum ancak maçtan sonra takım otobüsünü takip edip tesislere girmek isteyen Feyenoord taraftarı karşılaştıkları hız tabelası ile bir kez daha sarsıldı. (bkz: 10)

Günün bir diğer büyük maçı İngiltere'deydi. Arapların parasıyla yıldızları birer birer getiren ve şampiyonluk için iddialı konuma gelen Manchester City ile Fabregas'ın önderliğinde genç takımı ile başarının peşinden koşan Arsenal'i karşı karşıya getirdi bu maç. Erkenden 10 kişi kalan City daha komple bir takım olan Arsenal karşısında kendi sahasında olmasına rağmen etkisiz bir oyun sergiledi. İlk golde Nasri'nin bireysel çabası varken Fabregas bir penaltı kaçırdı. Alex ve Bendtner maçı 3-0 yapan diğer oyunculardı.


Ve gelelim gecenin maçına. Fenerbahçe Galatasaray derbisi. 0-0 bitmesine rağmen güzel bir futbolun oynandığı, orta alanda mücadeleyi görebildiğimiz, az da olsa gol pozisyonlarına rastladığımız hoş bir maç oldu. Galatasaray 10 yıllık puan alamama serisine haftaiçi gerçekleşen teknik direktör değişimi ile yine sor veremeyecek görünümündeydi. Ancak Hagi'nin gelişi ile bazı futbolcularda oynama hevesi artmış ve sahaya daha karakterli bir oyun koymaya karar vermişler.


Fenerbahçe ise orta sahada rahat top yapamayınca ki bunun en önemli sebebi Cana'nın ısıran oyunu ve Neill'ın Niang'ın peşinden ayrılmaması idi. Pino'nun çizgiden çıkan topu ve Volkan'ın çıkarttığı şutu ile etkili iki pozisyon yakalasa da golü bulamadı. Nispeten daha sessiz sakin geçen maç sonunda Galatasaray ilerleyen haftalar için toparlanma emareleri gösterdi.

21 Ekim 2010 Perşembe

Liverpool Rijkaard Galatasaray Hagi

Olayları kısaca özetlemek istedim. Başlayalım.

Öncelikle Frank Rijkaard gibi bir teknik adam gönderildi Galatasaray'dan. Bunun konuşulacak çok şeyi var. Türkiye'de taraftarların sabır denilen kavramdan haberdar olmadığını çok kez görmüştük önceden. Beşiktaş'ın Del Bosque'ye, Fenerbahçe'nin Löw'e yaptığının aynısını bu kez Galatasaray Rijkaard'a yaptı.


Tamam Galatasaray hiç olmadığı kadar kötü top oynuyor. Evet belki Rijkaard iyi top oynatmıyor takıma ama sebeplerini hiç düşündük mü? Bu adamın elindeki kadro ne ki ne oynatsın. Rijkaard total futbolun yaratıcılarının iki alt nesli. Yani adam hızlı pas, hücum oyunu, topa sahip olma gibi özelliklerle rakibini alt etmeyi istiyor. Peki bunu kimlerle yapacak. Mustafa Sarp? Servet? Ayhan? Aydın? Barış?

Servet diye bir adam var ki onun bu takımda bulunduğu müddetçe hep gözlerimi kısarak acıyarak bakacağım kendisine. Türkü Baba diye bağırlara basılıp, kısıtlı yeteneğine rağmen mücadeleci oyunuyla sevilen bir adamın nasıl olup da teknik direktörünü göndermek için yanından geçen topa dokunmayan bir adama dönüştüğünü anlamak mümkün değil. Kankaları Sarp, Ayhan'ı da örgütleyip Rijkaard'ın başını yediler. Galatasaray için değil kendileri için oynadılar ya da oynamadılar. Öyle ya da böyle amaçlarına ulaştılar ama olayları gören anlayan her akıllı Galatasaray taraftarı kendilerine haddini bildirerek en uzaklara gönderilmelerini sağlayacaklardır.


Sonuç olarak Rijkaard başı yenerek gönderildi. Peki böyle bir teknik adam boş kalır mı? Bence kalmaz. Amerika sahiplerin gidişi ile aydınlık günlerin müjdesini veren Liverpool'da teknik direktör Roy Hodgson hala bir sistem oturtabilmiş değil. Yani Liverpool'un sondan ikinci sırada olmasını başka türlü açıklayamayız herhalde. Her ne kadar Fulham'ı Avrupa Ligi finaline çıkartmış olsa bile Liverpool'la kimyaları tutmadı Hodgson'ın. Bu sebeple Galatasaray'dan gönderilen Rijkaard'ın Liverpool'a gidişini bir yandan sevinirken bir yandan hüzünleniyor gibi karmakarışık bir duygu yoğunluğunda yaşayacağım muhtemelen. Umarım ayağı daha düzgün top yapan oyuncular ve buna imkan veren Premier Lig sahaları ile çok başarılı olur orada Rijkaard. Tabii giderse.


Gelelim Galatasarayın haline. Teknik direktörlüğe Hagi, yardımcılığına ise Tugay Kerimoğlu getirildi az evvel. Bu ikinci Hagi dönemi olacak demektir Galatasaray adına. İlki pek iyi sonuçlanmamıştı hatırlarsınız. Hagi de genelde duygularıyla hareket eden, olayın teknik yönü bakımından biraz daha zayıf kalan bir adam. Galatasaray taraftarının en sevdiği bir kaç futbolcudan biriydi elbette ama bu onun teknik adam olarak başarılı olacak olması anlamına gelmiyor. Yine de yardımcılığına getirilen Tugay'ın hem Türkiye'yi ve Türk insanını tanıyor olması hem de İngiltere'de antrenörlük eğitimi alıp işin o kısmını da öğrenmiş olması Hagi'nin boşluklarını dolduracaktır diye umutla dolduruyor beni. 

Sonuç olarak hem Galatasaray hem Liverpool için iyi günler yakındadır umarım. Yoksa bu sene futbolda yüzümüz gülmeyecek hiçbir yerde.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Yılın Kapağı: Nuri Şahin

Köln-Borussia Dortmund maçının 90.dakikası. Lucas Podolski 82'de maçı 1-1'e getiren golü atmış. Son dakikada Podolski Nuri'ye tekme atıyor. Ortalık karışırken ikisi de sarı kart görüyor sonra Podolski geçen haftaki Almanya Türkiye maçını hatırlatmak isteyerek 3-0 işareti yapıp hareket çekiyor. Olaylar da bundan sonra başlıyor.

Bu olaydan 12 saniye sonra top Nuri'nin ayağına geliyor, vuruyor Nuri ve 2-1 kazanıyor Dortmund. Bundan sonra orta sahadaki Podolski'nin yanına kadar deparlıyor ve aşağıdaki hareketi yapıyor Podolski'ye.


Küfür etsen bu kadar koymazdı be Nuri. Kapağın kralı. Olayın tamamını şuradan izleyebilirsiniz.




 

12 Ekim 2010 Salı

Jordan ve Saç Stilleri

Hemen hemen NBA'e adımını attığı andan itibaren tamamen jiletlenmiş kafasıyla saçsız şekilde arz-ı endam eden Majestelerinin gün yüzüne pek çıkmamış saçlı fotoğrafları ile başbaşa bırakıyoruz sizi.


Bonus Jordan


Sarışın Jordan

2 Ekim 2010 Cumartesi

Güzel Bir Kadıköy Akşamı

Bir Galatasaray'lı olarak güzel bir zemin, güzel bir futbol, güzel bir maç izlemeyi özlemişim onu farkettim bu akşam Fenerbahçe'nin Gençlerbirliğini 3-0 yendiği maçta. 

Serin bir İstanbul akşamında yemyeşil bir zeminde Fırat Aydınus'un vazgeçemediği toplu düdüğünü üflemesi ile başladı Fenerbahçe Gençlerbirliği maçı. Geçen sene Galatasaray'ın Avrupa Ligi macerasını bitiren adam Caner sarı saçlarıyla daha uyumlu Fenerbahçe formasını giyince nasıl olduysa orta yapmasını öğrenmiş ve hünerlerini göstermek için sabırsızlanıyordu.


Gençlerbirliği'nin artist hocası Thomas Doll'un talimatıyla henüz 3.saniyede faul yapmaya başlayan Gençlerbirliği fubolcuları hakemin sarı kartını kullanmayı sevmemesi üzerine alışkanlık haline getirdiler. Maçı izlediğim kahvedeki abinin 'kara t.şaklım' diye sevdiği Dia ve Niang'ın iyi oyunları ile topu ileriye taşımaya çalışan Fenerbahçe'de ilk pozisyon Alex'in sağ ayağının burnuyla kaleye yolladığı ancak direkten dönen topu ile gerçekleşti. 

Orta yapmayı öğrenen Caner'in soldan ortasına Hakan Şükür tipi çağdaş kafayı vuran Niang ilk golü filelere yolluyor ardından hiç vakit geçirmeden bir kara tren edasıyla soldan yüklenip iki üç kişinin belini kırdıktan sonra bir golü de Aykut'un kendi kalesine atmasını sağlıyordu. Gerçekten iyi adamdı bu Niang, Galatasaraylıları Selçuk'tan bile daha fazla korkutacak bir adam çıkmıştı sonunda Fenerbahçe'de.


Gençlerbirliğinde eski Galatasaraylı Serkan Çalık her aldığı topla şöyle bir hareketleniyor ama arkadaşlarının ona aldırmamasıyla tek başına kalıp topu kaybediyordu. İlk yarı bu skorla biterken Emre her pozisyonda Ali kıran baş koparan'lık yapmayı sürdürüyor adeta 'sarı kart görmeden rahat uyuyamıyorum abi' diyordu içten içe. 

İkinci devre başlarken açıkçası kimse bu kadar sıkıcı olacağını tahmin etmemişti maçın geri kalanının. Ama öyle olmuştu işte. Ülkenin çeşitli yerlerinde bu maçı İddaa'da üst işaretleyen bünyeler 'abi 25 dakkada 2 gol geldi, 1 tane daha atamazlarsa nah şuraya yazıyorum bırakırım bu iddayı' gibi ertesi gün unutulup '427 ne olur Mahmut abi, 0'dan 1 olur mu?' sorularına yerini bırakacak cümleler sarfediliyordu.




İkinci yarıda 'abi bu Selçuk nasıl Volkan'dan uzun olabiliyor?' sorulu tartışmalarla geçerken maç boyunca sürekli arkadan tekmeler savurmasıyla Fenerbahçeli seyircilerin kulaklarını çınlatmasıyla 'hayırdır' diyen Jedinak kırmızıyı görüp takımını on kişi bırakıyor, Seçluk-Dos Santos ve Dia-Kazım Kazım değişiklikleri ile takıma biraz hareket geliyordu. Bitime 2 dakika kala Gökhan Gönül ne hikmetse sol açıktan kaçıyor ve Dos Santos'a boş kaleye bırakması için pası veriyordu.

Gençlerbirliğinde oyuna giren Hurşut Meriç topla ilk buluştuğunda şık bir çalım atmak isterken topa basıp düşüyor önümdeki 7 yaşındaki veletin 'hurşut turşu oldu hehehe' diye dalga geçmesine maruz kalıyordu. Sonuç olarak güzel bir maç oluyor Fenerbahçe 3 puanı bir klasiği yerine getirerek 3 golle alıyor taraftarının Kadıköy'den mutlu ayrılmasını sağlıyordu.

1 Ekim 2010 Cuma

Galatasaray Madeni: Karabük Altın Buldu

Çok kötü bir hakem yönetiminde oynanmış, Galatasaray'ın zerre top oynamadığı Karabük'ün ise en azından galibiyeti hakedecek kadar iyi oynadığı ve bunun karşılığını aldığı bir maç oldu Karabük-Galatasaray maçı.

Henüz 42. saniyede fotoğrafta da görüldüğü üzere topa yapılmış bir müdaheleyi penaltı olarak nitelendiren ve Galatasaray'ın maça 1-0 yenik başlamasının tek sebebi olan Aytekin Durmaz denilen hakem bozuntusu yüzünden moral kaybetti Galatasaray.


Floren Cernat'ın gole çevirdiği penaltı ile ne olduğunu anlamadan 1-0 geriye düştü Galatasaray. Bu arada hazır söz açılmışken Cernat''tan bahsetmek istiyorum. Kim bulmuş nasıl getirmiş bilmiyorum ama gerçekten çok etkili bir futbolcu. Büyük umutlarla getirilen Misimovic biraz izlediyse kendisini bir oyun kurucunun neler yapması gerektiğini görmüştür. 

11.dakikada ise yine hakem Aytekin Durmaz soru işaretli bir pozisyonda faul düdüğünü çalarak Karabükspor'un ikinci golüne zemin hazırladı. Bu dakikadan sonra zaten çabuk dağılmış olan Galatasaray hücumda Arda ve Baroş'suzluğun büyük etkisiyle varlık gösterememeye başladı. Çok kötü zeminin de etkisiyle doğru düzgün 3 pas yapamayan Galatasaray'da henüz 25.dakikada Cana Aydın değişikliği gerçekleşti. Aydın'ın girişi ile sol kanada biraz hareket gelse de ne Pino ne de Misimovic'in bir gram bile varlık gösterememesi ile gol yolları tamamen tıkanıyordu.



Emeneke diye bir futbolcu var Karabük'te. Geçen sezonun Bank Asya Ligi'ni domine etmiş bir futbolcu. Ne kadar kuvvetli, yıkılmaz, iyi dripling yapan ve etkili bir oyuncu olduğunu artık Galatasaray taraftarı da biliyor. Önce Gökhan Zan'ı sonra da Ali Turan'ı pek çok pozisyonda zor durumda bıraktı. Gol atamadı belki ama savunmayı oldukça zorladı bu gece. 

Galatasaray'da ise iyi oynayan var mıydı sorusuna cevap aramak için sahaya baktığımda isim bulmakta zorlanıyorum açıkçası. Kewell ezildi, Misimovic etkisizdi, Pino umursamaz ve faydasız, Aydın biraz kıpırdandı ama kopuk uçurtmadan öteye gidemiyor. Orta sahaya bakıyorum ne Ayhan ve ne Barış Galatasaray 11'ine yakışan isimler değil.



Karabük iyi top yaptı, boş adamları buldu, gerektiğinde risk alıp paslar vererek pozisyon buldu. Galatasaray ise ileri gidemediği topları ya yana ya geriye atarak risk bile almadı ve mağlubiyeti hakeden bir oyun ortaya koydu. Evet hakem maçı ilk 10 dakikada katletti ancak Galatasaray o kadar kötüydü ki bizie'aferin' dedirtecek kadar bile bir mücadele etmedi. 

Polonyalı Bir Taraftar

Fotoğrafı paylaşma sebebimiz sıradan bir tribün manzarasının altında yatan farklılık aslında. Legia Varşova tribünlerinden, fanatik bir taraftar portresi olarak gözüken bu an için isim dikkatli bakıldığında oldukça tanıdık. O isim Polonya milli takım kalecisi Arthur Boruc'tan başkası değil...