Pages

22 Eylül 2010 Çarşamba

4-3-3 ve Chelsea

Community Shield ile sezon açıldığında ve üstüne 3-1 ManU yenilgisi geldiğinde çok şaşırmıştım. Zira bu sezon uzun senelerden beri dünyanın en iyi futbol liginin Chelsea'nın tekelinde geçeceğini düşünüyordum. C.Ronaldo'yu kaybettiği ya da kasası dolarken kazandığı paralar açısından baktığımız M.United beklenen yenilenmeyi malesef ki yapamadı henüz. Eskiler takımdan ayrılmamışken yeniler sürekli onların gölgesinde kaldılar. Ferguson istediği rol paylaşımlarını bir türlü yapamadı. Gerek Anderson gerekse Nani gibi çok şey beklenen isim hali hazırda yerinde saymaktalar.

Blogumuzun teması olan ve sempatizanı olduğum Liverpool ise dünyanın en büyük kamburu Benitez'den henüz kurtulmuşken sezona yapılan kötü başlangıç yine umutsuz günler doğuruyor taraftarlarına. Arsenal de Liverpool gibi sempati duyduğum diğer bir ekip ve bu sezon Chelsea'nin en büyük rakibi onlar olacaktır. Fabregas söylemleri de dinmişken huzuru bulan bir ekipte başarı kaçınılmaz olur. Tek dezavantaj sıkışmış anlarda, kilit maçlarda ipi göğüsleyecek agresiflik ve liderlik kimde var halen bu büyük bir soru işareti. Man.City bu kadar şişirilmiş kadro ile şampiyonlar ligini muhakkak ki zorlayacaktır ancak ilk iki sıra için onlara şans tanımak fazla iyimserlik olur. Premier Lig tarihinin en çok gol yiyen takımı Tottenham ve kabus bir başlangıç yapan Everton da her zaman olduğu gibi ilk sekizde yer alacaklardır.
Başlığımızdaki takım olan ve Ancelotti ile oturmuş bir düzene sahip Chelsea'ye gelirsek, geçtiğimiz seneye nazaran kendilerinden daha da eminler artık. Ray Wilkins-Bruno Demichelis-Paul Clement. Adı çoğu kimse tarafından bilinmeyen bu isimler aslında Ancelotti'nin büyük yükünü üzerinden alan asistan antrenörler. Görünmeyen kahramanlar bir nevi. Chelsea gibi takımlar için gereken antrenör profili aslında tamamen Ancelotti'yi tanımlıyor diyebiliriz. Zira gerek oyuncuların maddi manevi donanımları gerekse yönetimsel kişilerdeki seviye bu tarz antrenörlerle uyum sağlayabilir. Futbolculuk kariyeri, insan ilişkileri, ağır bir tavır ve en önemlisi oyuncular tarafından duyulacak olan saygı kavramı.

Chelsea'de kaleye göz attığımızda Nihat'tan yediği golden beri eski seviyesine bir türlü dönememiş olsa da, Sparta Prag sezonundan beri hayran olduğum bir isim var. Petr Cech. Middlesbrough'dan kadroya katılan Ross Turnbull ve aslında ikinci adam olan portekizli Henrique Hilario da kadrodaki diğer eldivenler. Branislav İvanovic ve Jose Bosingwa defansın sağında oldukça güçlü iki isim ancak sol taraftaki Ashley Cole henüz dünyada alternatifsiz bir isim, bilgisayar oyunlarında dahi. Orijini sağ bek olsa da Paulo Ferreira her iki bek için de güçlü bir alternatif. Yeni transfer Ramires sağda, Zhirkov ise solda hem defans hem de orta sahada aşağı yukarı her amaca hizmet edebilecek görev adamları pozisyonundalar. Patrick Van Aanholt ve Jeffrey Bruma'nın alternatif olmaktan şimdilik uzak oldukları defansın ortasında ise Alex ve bir efsane olan Terry dışında, Carvalho'nun kaybından beri üst düzey bir alternatifin eksikliği hissediliyor.
Orta sahaya geldiğimizde belki de benim futbol anlayışım için en iyi orta saha tanımına uyan bir isim var kadroda. Beklenildiği gibi Lampard değil bu isim. Michael Essien. Defansif yönü biraz daha ağır basıyor olsa da modern futbolun gerektirdiği herşeyi yapabileek düzeyde yegane isim bana kalırsa Essien. Obi Mikel ve Lampard'la birlikte sürekli işleyen bir orta saha göze çarpıyor. Joshua McEachran ismi üzerine bir işaret koyarak geçiyorum ve önümüzdeki yıllarda orta sahada dikkat çekecek bir isim olacağı inancındayım. Yossi Benayoun'un gelmesi oldukça olumlu bir hamle olsa da Joe Cole'un kaybedilişi bazı görüşlere göre iyi bazılarına göre de çok kötü oldu Chelsea adına.
Malouda-Drogba-Anelka. 4-3-3 taktiğinde ileri üçlüde yer aldığında ideal onbir için Lampard-Essien-Obi Mikel orta saha üçlüsü kadar göz kamaştırıcılar. Fabio Borini,Gael Kakuta ve Daniel Sturrigge gibi umut vaad eden isimlerin en büyük avantajı Didier Drogba gibi bir oyuncunun ardından geliyor olmalarıdır. Salomon Kalou'nun varlığı da üst düzey bir alternatif oluşturuyor forvet hattında. Kaybedilen birçok oyuncudan sonra aslında alternatif eksikliği defansın ortası dışında pek de göze çarpmıyor Chelsea'de. Rakamsal dizilişlere çok aldırış etmiyor olsam da 4-3-3 için biçilmiş kaftan tek bir üst düzey takım var o da maviler.Yazının başından beri Roman Abramovich adının bir kez bile geçmemiş olmasının tek sebebi de Chelsea'de gerek sportif gerekse kurumsal olarak işlerin fazlasıyla yolunda gidiyor olmasıdır. Man.City de bu bakış açısıyla işe başladığından beri sadece harcanan paralarla konuşulmaya devam ediyor. Ligde oynanan beş karşılaşmada attıkları 21 gol ve yenilen 1 gol de sezon başı formun yüksekliğinden mi yoksa La Liga'daki Barça-Real Madrid benzeri alttakilerden uzaklaşma ile mi alakalı zamanla göreceğiz. Şampiyonlar Ligi'nde Zilina karşısında deplasmanda alınan 4-1'lik galibiyette beklenen bir sonuçtu. Sezon sonunda uzak ara şampiyonluğa aday bir takım var karşımızda. Şampiyonlar Ligi'nde neler yapacaklar göreceğiz.

Hiç yorum yok: